7 Temmuz 2013 Pazar

ORUÇ İBADETİNİN HİKMET VE FAYDALARI


Allah’ın emir ve yasakları elbetteki kulların iyiliği içindir. İslâm bilginleri, bütün 
hükümlerin insanların yararlarını gerçekleştirme amacına yönelik olduğu konusunda 
görüş birliği içindedirler. Allah’ın yapılmasını istediği şeylerde kullar için çok büyük 
faydalar, yasakladığı şeylerde ise büyük zararlar bulunduğu kaçınılmaz bir gerçektir. 
İslâmi öğretinin kendilerine yüklediği misyon gereği İslâm âlimleri çeşitli ibadetlerin 
yarar ve hikmetleri konusunda öteden beri kafa yormuş, bunların kişisel pratik 
yararlarından çok, insan nefsinin arındırılması ve yükseltilmesi yolunda fonksiyonel 
hale getirilmesine çalışmışlardır. Bu bağlamda kulların yapmakla yükümlü tutulduğu 
ibadetlerin sağladığı bazı faydalar ya da hikmetler tespit edilebildiği gibi, bu faydaların 
veya gerçekleştirilmek istenen amaçların tamamının tespit edilemediği de bir 
hakikattir. 

Oruç ibadetinin temel hedefi insanları takvaya eriştirmektir. Bu bizzat Kur’ân-ı 
Kerîm’de “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız ve takvaya erişmeniz 
için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı (…)” (Bakara: 2/183–
184) şeklinde ifade edilmektedir. 
İnsanı manevi bir eğitim sürecine taşıyan oruç, kulun, kısa sürede kalbi ve 
ruhu üzerinde birikmiş günah tortusundan sıyrılmasını sağlar. Böylece oruç, insanı 
“kad eflaha men zekkâhâ” ayetinin sırrına erdirir. Bu, nefsini kötülüklerden 
arındıranın, kurtuluşa erdiğinin bir ifadesidir. Nasıl ki sadaka ve zekât, inananları 
günahlardan temizler, onları arındırıp, yüceltirse (Tevbe: 9/103) bedenin zekâtı olan 
oruç da (İbn Mâce, Sıyâm, 44) insanı nefsinin hâkimiyeti altında ezilmekten kurtarır. 
Oruç tutan kişi, nefsinin zincirlerini kırarak Allah’ın ipine sarılmış olur. Nefis 
insanı bencilleştirip yalnızlığa iterken, insan Allah’ın ipine sarılmakla sosyal bir varlık 
olduğunu iyiden iyiye hisseder. Oruç ayı olan ramazan boyunca toplu hâlde yapılan 
ibadetler birlik duygusunu ruhlara işler. Zengin, fakirle aynı safta namaz kılar, aynı 
sofrada yemek yer, zekât, fitre ve fidyeler gelir dağılımındaki dengesizliğe adeta can 
suyu olur. 
Oruç, nefsin isteklerine iradi olarak uzak durma olması yönüyle bir irade 
eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de sabır eğitimine 
dönüşmektedir. Kişinin yaşam sürecinde başarılı bir periyoda sahip olabilmesi 
şüphesiz irade eğitiminden geçmektedir. İradesi zayıf insanlar hayatta başarılı 
olamadığı gibi, uhrevî açıdan da sonları iyi değildir. Çünkü ibadetler hemen hemen 
bütünüyle iradesi güçlü insanların ifa edebileceği bir konum ve nitelik arz 
etmektedirler. Bu noktada oruç, nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun 
arındırılıp yüceltilmesinde etkili olmaktadır. Nitekim orucun değişik biçimlerde de olsa 
hemen bütün din ve kültürlerde riyazet ve mücahede yolu olarak benimsenmiş olması 
bu gerçeği ifade etmesi yönüyle dikkat çekicidir. 
Oruç ibadetiyle kanaat, tekrar kapımızdan evlerimize girer. Açlık çeken insan 
yoksulun, muhtacın durumunu anlar ve kanaat etmenin önemini daha iyi kavrar. Artık 
israf edemez olur. Allah Resulü’nün “Kanaat bitmeyen bir hazinedir (Beyhakî, Zühd, 
2/88)” sözü müminin kulaklarında yankılanır. Nimetin eskisinden daha çok kadrini 
bilen insan, Allah’a olan şükrünü artırır. Hırsın mahrumiyete, kanaatin rahmete vesile 2
olduğunu anlar. Allah Resulü’nün “iktisat eden geçim sıkıntısı çekmez” (İbn Ebî 
Şeybe, el-Musannef, 5/331) müjdesi hayatında tezahür etmeye başlar. 
Oruç ibadeti, insana iftar ve sahur ile, kılınan teravih namazlarıyla, diğer 
ibadetlerle hayatı disipline etme imkanı tanır. 
Oruç ayı olan ramazan ayı kulun Rabbine iltica ederek, günahlarının 
bağışlanması için hayat yoluna yerleştirilmiş fırsat ve hazinelerle doludur. Kişi, Kur’an 
üzerinde daha fazla düşünme imkânı yakalar. Ramazanın getirdiği bereketle, 
günahların kalp ve beyin üzerinde örttüğü perdeyi kaldırmasıyla insan, bazı ayetleri 
daha derinden hisseder ve anlar. 
Oruç bedenin zekâtı olarak, vücutta birikmiş zararlı unsurların defi için 
metabolizmaya büyük bir imkân sağlar. İnsanın, vücudunu diğer canlılardan daha 
farklı olarak madde ve mananın sırlı ve ahenkli bir birleşimi olarak görmeye başladığı 
bu ayda, vücutlar yenilenir, dimağlar parlar… Allah Resulü’nün “Sûmû tesıhhû” “oruç 
tutunuz ki sıhhat bulasınız” sözünü teyit edercesine bedenlerimiz sağlık bulur. 
(Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, VIII, 174; Münzirî, et-Tergîb, 2/206) 
Ramazan orucu ümitsiz insanların bağışlanma ümitlerini yeşerttikleri bir zaman 
dilimidir. Oruç, ansızın gelecek sıkıntılara karşı insanlara dayanıklı olmayı öğreten bir 
öğretmendir. Çocuklarımıza keyifle dinlerini öğrenme ve yaşama fırsatı veren bir aydır 
ramazan… 
Allah Resulü, inanıp karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazanı değerlendirenlerin 
geçmiş günahlarının bağışlanacağını söylemiştir. (Nesâî, İman, 21) Aynı şekilde Allah 
Resulü, Sahabisi Ka’b b. Ucre’ye hitaben: “Ey Ka’b! Namaz kişinin Müslüman oluşuna 
delildir. Oruç ise sağlam bir kalkandır. Sadaka vermek, suyun, ateşi söndürdüğü gibi 
günahları silip süpürür. Ey Ka’b! Haramla beslenerek teşekkül eden et ve kemiklere 
ancak ateşte olmak yaraşır. (Tirmizî, Cum'a, 79)” diye söylemiştir. 
Orucun hikmetleri ile hükümlerini anlamak arasında sıkı bir bağ vardır. Orucun 
fıkhına taalluk eden kuralların bilinmesi orucumuzu Allah Resulü’nün bize hikmet 
olarak bıraktığı sünnetine uygun oruçlar tutmamıza imkân tanıyacaktır. 




(Bu Metin Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığınca Hazırlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder